T24 Dış Haberler
1960’larda bir grup kız çocuğu, bir salgın başlattı.
Tanzanya’daki salgının başlangıcında, hepsi Kashasha köyündeki bir yatılı okulda öğrenci olan üç kız, “kahkaha salgını” başlattı.
31 Ocak 1962’de bir grup öğrenci kahkahalarla gülmeye başladı. Haftalarca durdurulamayan şekilde gülmeye devam eden çocuklar, kendilerini güçten düşüren kahkahalarla boğuştu.
Kahkahalar okuldaki diğer öğrencilere yayıldıkça daha da kötüleşti. Yaşları 12 ila 18 arasındaki 159 öğrenciden 95’i kahkahayla “enfekte” oldu.
Kısa süre sonra, okul personelinin başa çıkamayacağı kadar kişi enfekte oldu ve okul kapandı. Çocuklarını almaya gelen veliler de enfekte olarak gülmeye başladı.
Öğretmenler enfekte olmasa da aileler salgından etkilendi ve okuldan ayrıldıktan sonra kahkahaların şiddetinin arttığı bildirildi.
Raporlar, toplamda yayılarak binlerce kişinin etkilendiğini ortaya koydu. Bulaşıcı neşenin 6 ay ila 18 ay arasında sürdüğü belirlendi.
Yaşam kaybı olmasa da 20 saniyeden uzun süre sürekli gülmek, nefes almada zorluk, döküntü ve şişkinlik nedeniyle bayılma ve solunum problemleri gibi ciddi yan etkilere yol açabiliyor.
Enfekte olan kişilerin kahkaha atarken ayrıca çoğu zaman ağladığı ve çığlık attığı da görüldü.
Bir süre sonra salgın dursa da, gülme krizinin kesin sebebi hiçbir zaman belirlenemedi.
Psödobulber etki, insanların uygunsuz zamanlarda güldüğü veya ağladığı nörolojik bir durumdur; epilepsisi olan bazı kişilerde ise Tanzanaya’da görüldüğü gibi jelastik nöbetler olarak bilinen, kontrol edilemeyen kıkırdama nöbetleri görülüyor.
1962 salgınında daha olası nedenin kaygı olduğu öne sürüldü.
Uzmanlar, “Haftalar önce Tanzanya, Britanya’dan bağımsızlığını kazanmıştı. Bu, yetişkinler ve çocuklar için belirsizlik zamanına yol açtı. Ülke ayrıca yakın zamanda yeni bir okul sistemi getirmişti ve bu da öğrenciler üzerinde iyi performans göstermeleri için aşırı baskıya neden oldu. Gülmek stresi ve kaygıyı hafifletmeye yardımcı olabilirken, aynı zamanda bir semptom da olabiliyor” açıklamasında bulundu.
Onlarca yıl sonra vakayı yeniden değerlendiren Dr. Christian F Hempelmann, olayı şöyle anlattı: “Gülmek birçok semptomdan biriydi. Bu insanlar, acıdan bayılmaya, solunum problemlerine kadar kaygıyla ilgili semptomlar gösteriyorlardı ve bazen döküntüler de yaşıyordu. Ağlama nöbetleri olduğu gibi gülme nöbetleri de oluyordu. Buna kitlesel histeri denir. Bu, belirli bir çevresel uyaranla ilişkili olmayan belirli bir davranışın bir grup insanda gözlemlenmesidir. Belirli bir neden yoktur. Şimdi buna kitlesel psikojenik hastalık (MPI) diyoruz. Psikojeniktir, yani semptomları gösteren insanların zihnindedir. Gıda zehirlenmesi veya toksin gibi çevredeki bir unsurdan kaynaklanmaz. Bu da ne yazık ki dünyanın herhangi bir yerinde benzer bir salgının tekrar yaşanabileceği anlamına geliyor.”